Yerli tohumlarımızın akibeti !!!

  • 21 Nisan 2017
  • 82 kez görüntülendi.
Yerli tohumlarımızın akibeti !!!

Ülkemizde insanlarımız yavaş da olsa artık doğala ve organike yönelmeye başladı. Ama bunun için çok geç olabilir. Eskiden Türkiye bir tahıl ambarıdır denilirdi, halen de öyle ama artık dışa bağlı ve global sistemin bir ayağı haline gelmiş durumda. Çiftçiliğin gözden düşmesi, meslek olarak sayılmaması, tarımsal arazilerin azalışı insanımızı daha az alanda daha çok üretmek, daha çok kazanmak derdine düşürdü. Bu da milli tohum sermayemizi ve çiftçilik kültürümüzü sildi götürdü. Bu konuyu maddeleriyle detaylandıralım:

Yerli tohumlarımız neden yok oluyor ?

Bundan 40 sene öncesini düşünün. Köydeki çiftçi abimiz tarlasını ekerdi, topladığı mahsülden bir kısmını tohumluk, bir kısmını da kendi ihtiyacı için ayırır geri kalanını satardı. Çocuklarını ise küçük yaştan itibaren çiftçiliğe alıştırır, onları çiftçi olarak yetiştirirdi. Çocuk da büyüyünce ailesinden tarlaları devralır, işe kaldığı yerden devam ederdi.

Daha sonraları köyden kente geçişin artmasıyla, teknolojinin hızla yayılmasıyla, alım gücünün artmasıyla çiftçilik gözden düşmeye başladı. Babalar çocuklarını okutmak için uğraştılar, okuyan çocuk ise bir daha köye dönmedi. Annesi babası yaşlanınca da onları yanına aldırdı ve köydeki ekim alanlarını ya sattılar yada kaderine terkettiler. Tüm bunların sonucunda köylümüzün fikri değişti. “Aman oğlum bak çiftçilik ne kadar zor, sen oku da hayatını kurtar” demeye başladılar.

Şuanki duruma göre Akdeniz Bölgesi'ndeki "SERALAR" olmasa hepimiz aç kalacağız belkide.

Şuanki duruma göre Akdeniz Bölgesi’ndeki “SERALAR” olmasa hepimiz aç kalacağız belkide.

Tarımsal alanlar azaldı, tarımla uğraşanlar azaldı, tarım ürünleri azaldı. Toplum üretici konumundan tüketici konumuna geçince yetiştirilen ürünler iç talebi karşılayamadı. Bunun sonucunda da şuan hayat damarımızı kemiren sera sistemleri, hibrit tohumlar, hormonlu ürünler ve genetiği değiştirilmiş organizmalar meydana çıktı. Bunlar çiftçimize bir çıkış yolu olarak gösterildi. Bak bu tohumdan ek dönümünden 5 kat daha fazla ürün kaldırırsın, çok kazançlı denildi. Çiftçilerimiz de ekonomik kaygılardan dolayı bu yeni nesil, yurtdışından ithal özel tohumlara muhtaç kaldılar. Eski, orjinal Anadolu tohumlarımız ise üretilmediği için yavaş yavaş kayboldu.

Köylünün veremediği değeri şehirliler verdi !

Bu başlıkla aslında köylümüzü biraz suçluyor gibi oluyoruz ama gerçekten de hem tarımsal reformu yöneten devlet kesimi hem de çiftçimiz bu işin asıl sorumluları. Neden köylülerimiz suçlu ? Eski Anadolu tohumlarımız fazla verimli değildi. Çoğu zaman tarladan kaldırılan ürün ancak çiftçinin kendi ihtiyacını karşılıyordu. Ama üretimi yeni nesil tohumlara göre çok çok daha ekonomikti. Çiftçilerimiz ithal tohumlara geçip kat kat fazla ürün kaldırmaya başladıklarında gerçekten cepleri daha çok para gördü. Fakat sonradan farkettikleri bir durum vardı. Bu tohumları yetiştirmek için toprağa özel karışımlar eklenmeli, bunlar için özel üretilmiş gübreleri kullanmalı vs vs… Bu da tabiri caizse astarı yüzünden pahalıya geliyordu. İlk zamanlar milleti alıştırmak için ithal gübreler çok ucuzdu fakat sonradan fiyatlar artınca işin yüzü değişti. Çiftçimiz kolay kolay eski sisteme dönemedi. Zehirlerle, kimyasallarla kirletilen toprak orjinal tohumları kabul etmedi.

REKLAM
X

İşte tüm bunların sonucunda şimdilerde yeni bir akım türedi. Hali vakti yerinde olan şehirli tayfası yavaş yavaş köy hayatına göçüyor. Organik ürün yetiştirip bunları güzel fiyatlara satıyor. Bu şehirli tayfası hem çiftçimize bir yol göstericisi konumunda hem de üretime bir katma değer sağlıyor. Çiftçilerimiz de bu durumu örnek alıp Anadolu tohumuna yönelmeye başlıyor.
Tüm bu gelişmeleri desteklemek için Konya’da Anadolu tohum ambarı kuruldu.

Tüketicimiz de bu gelişmeye destek vermeli

Biz tüketicilerin de bu koşulda bazı sorumlulukları var. Mevsimi dışında üretilen meyve sebzeleri satın alarak “sera” piyasasını zengin etmeyi bırakmalıyız.

Balkonunuzda sebze yetiştirebilirsiniz

Balkonunuzda sebze yetiştirebilirsiniz

Balkon bahçesi diye birşey duydunuz mu? Bu aralar çok moda. 4 metrekare balkonda bir yaz boyunca tüketeceğiniz domates ve biberi yetiştirebilirsiniz. Sadece saksılara domates biber dikip suluyorsunuz o kadar. Bu çok ufak eylem bile tüketici alışkanlıklarını büyük derecede etkileyebilir.

Sonsöz,

Milli tarım kültürümüzü kaybetmek istemiyorsak, yerli tohumlarımızı kaybetmek istemiyorsak, dışa bağlı bir tarım politikasının mecburi kurbanları olmak istemiyorsak üzerimize düşen bazı görevleri yerine getirmeliyiz. Çiftçilerden önce bizim harekete geçmemiz gerekiyor.

  • Alışveriş yaparken mutlaka mevsimin meyve sebzelerini satın almalıyız. Kışın ortasında ne salatalık olur ne domates ! Satılanlar ise bilindiği gibi hormonlu ve yeni nesil tarım diye tabir ettiğimiz sentetik tarımın ürünleridir. Biz almazsak üreten de azalır, biz almazsak sağlığımızı da korumuş oluruz.
  • Elimizden geldiğince sahip olduğumuz ufak alanları değerlendirmeliyiz. Balkon, bahçe neyimiz varsa kendi ürünümüzü kendimiz yetiştirmeye çalışmalıyız.
  • Güzel bir gelecek için çocuklarımızı bu konularda bilinçlendirmeliyiz. Şuan malesef “tüketim canavarı” bir nesil yetişiyor.
  • Aldığımız ürünleri iyi incelemeli, sorgulamalıyız. Fabrikadan çıkmış gibi kusursuz ve birebir aynı tarım ürünleri her zaman için “biz zehir saçıyoruz” diye bağırıyor fakat biz duymuyoruz.
  • Atadan, neneden kalma eski gıda kültürümüzü canlandırmalıyız. Kışlık salçalar, domates suları, turşular, gazlı içecek yerine hoşaflar, bitki çayları, kesme makarna (erişte), pirinç yerine bulgur pilavı …

Bu konularda daha çok yazılar eklenecek. Takipte kalın.
Sağlıklı günler.

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ